1970'lerin sonları, Türkiye için siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın had safhada olduğu bir dönemdi. Şiddet olayları ve sokak çatışmaları günlük hayatın bir parçası haline gelmişti. Sağ ve sol gruplar arasındaki ideolojik çatışmalar, 1975-1980 yılları arasında 5000'den fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Ekonomik kriz de derinleşiyordu; yüksek enflasyon, işsizlik ve enerji kıtlığı ülkeyi etkisi altına almıştı.
Askeri Müdahale
Bu ortamda, Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü yönetime el koydu. Darbe, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren liderliğindeki bir cunta tarafından gerçekleştirildi. Evren, yayınladığı bildiride darbe gerekçesini, "Ülkeyi bir iç savaş ortamına sürükleyen ve devlet otoritesini zayıflatan siyasi istikrarsızlığı sona erdirmek" olarak açıkladı.
Darbe sürecinde
Anayasa askıya alındı ve parlamenter sistem feshedildi.
Tüm siyasi partiler kapatıldı ve siyasi faaliyetler yasaklandı.
Sıkıyönetim ilan edildi ve geniş çaplı tutuklamalar başlatıldı.
Darbe Sonrası Dönem ve Kalıcı Etkiler
12 Eylül rejimi, yeni bir anayasa hazırladı. 1982 Anayasası, devletin otoritesini güçlendirmeyi amaçlıyordu ve askeri müdahalelere kapı aralayacak maddeler içeriyordu. Bu anayasa, tartışmalara neden olmaya devam etmiştir.
Darbe, Türk siyasi hayatını uzun yıllar etkileyecek sonuçlar doğurdu:
Darbenin ardından başlayan süreçte, 50 kişi idam edilmiş, 517 kişiye ise idam cezası verilmiştir . İdam edilenler arasında öne çıkan en çarpıcı vaka, 17 yaşındaki Erdal Eren'dir. Eren, bir askeri polisi öldürdüğü iddiasıyla yargılanmış ve ölüm cezasına çarptırılmıştı. Ancak, Türkiye'nin en üst mahkemesi olan Yargıtay bu kararı iki kez bozmuş olmasına rağmen, askeri cunta idamın gerçekleştirilmesi için Eren'in kimlik kaydındaki yaşını 18 olarak değiştirmiştir. Darbenin lideri Kenan Evren, bu idamı savunurken yaptığı bir açıklamada, "Besleyecek miydik onları?" ifadesini kullanmıştır . Bu olay, 12 Eylül rejiminin hukuk tanımazlığının ve acımasızlığının en sembolik örneklerinden biri haline gelmiştir.
Gözaltına alınan 650.000 kişiden on binlercesi, sistematik işkencelere maruz kalmıştır. Raportörlere göre, 299 kişi işkence görmekten ya da cezaevlerindeki sağlıksız koşullar nedeniyle hayatını kaybetmiştir . Mamak Cezaevi ve Diyarbakır Cezaevi gibi yerler, ağır işkence uygulamalarıyla anılır olmuştur. Mahkumlar dövülmüş, aç bırakılmış, tecride atılmış, çıplak bırakılmış ve elektroşok gibi yöntemlerle işkence görmüştür . Bazı sağ kanat görüşlü mahkumlar, işkenceyi durdurmak için ailelerinin de tehdit edildiğini ifade etmiştir.
Cunta, ideolojik olarak karşıt görüşteki mahkumları aynı hücrelere koyduğu bir program uygulamaya koydu. Resmi olarak "Barış için Karıştırma" (Mixing for peace) adı verilen bu uygulama, aslında sol görüşlü ve sağ görüşlü mahkumlar arasında gerilimi artırarak onlara psikolojik işkence yapmayı amaçlıyordu . Bazı mahkumlar bu uygulamayı zihinsel bir işkence olarak görürken, diğerleri hepsinin darbenin ortak kurbanları olduğunu düşünmüştür .Darbe yönetimi, siyasi partileri kapatmış, sendikaları faaliyetten men etmiş ve liderleri sürgüne göndermiştir . 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarılırken, 30.000'den fazla kişi ise "istenmeyen adam" ilan edilerek kamudaki işlerinden atılmıştır . Bu kişiler arasında öğretmenler, akademisyenler ve gazeteciler de bulunuyordu.
Cunta, 1982 yılında yeni bir anayasa hazırlayarak askeri vesayeti kalıcı kılmaya çalışmıştır . Bu anayasa, siyasi temsili kısıtlamış, temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmış ve darbe liderlerine dokunulmazlık sağlamıştır . Bu anayasanın etkileri ve bazı kısıtlayıcı maddeleri, yıllar sonra yapılan değişikliklere rağmen uzun süre hissedilmeye devam etmiştir.
İdam edilenlerin aileleri derin bir travma yaşamıştır. İdam edilen sağ görüşlü aktivist Mustafa Pehlivanoğlu'nun ailesi, generaller tarafından gönderilen bir avukat aracılığıyla aile soyadlarını değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Aile, "daha fazla zarar görmemek" için bu dayatmaya boyun eğmek zorunda kalmış ve Fırtına soyadını almıştır . Aile, ancak onlarca yıl sonra orijinal soyadlarını geri alabilmenin mücadelesini vermiştir.
Sonuç
12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye'de demokratik süreci kesintiye uğratmış, toplumsal travmalara yol açmış ve siyasi landscape'i kalıcı olarak değiştirmiştir. Yarattığı etkiler, onlarca yıl sonra bile tartışılmaya devam etmektedir.